Sergiler

Fotoğrafçılardan izinler alınarak dijital koleksiyonlara eklenen MAVA Sergileri ile ilgili bilgileri aşağıda bulabilirsiniz:

Hatırlıyorum Unutmak İsterken, 2019

Bu sergi, Güz 2018 döneminde MAVA 323 Fotoğraf Atölyesi dersini alan öğrencilerin ortak sergisi. On yedi öğrenci dönem boyunca “sınırlar”, “ben”, “tereddüt” konuları üzerinde çalıştılar, işler ürettiler, mini sergiler hazırladılar; MAVA Stüdyo’da Onur Gürkan ile birlikte yapay ışığın sınırlarını portre çekimleri ve still-life çekimlerle deneyimlediler. Bu çalışmalar arasından seçilerek kurgulanan sergide yer alan elli altı siyah-beyaz fotoğrafa, önceki dönem öğrencilerinden Şevval Balkan da iki fotoğrafıyla önemli bir katkı sağladı. Dicle Yaz sergi kitabının hazırlanmasında uygulama bilgisi ve önerileriyle bu süreçte yanımızda oldu. Ve öğrencilerim, serginin çekim sonrasındaki tüm süreçlerinde de birlikteydik.

hatırlıyorum unutmak isterken sergisi ile on yedi genç fotoğraf öğrencisi bu coğrafyada ya da herhangi bir coğrafyada “yalnızlaşıyorum çoğalmak isterken” diye hissettiğimiz dünya ahvaline kendi iç dünyalarının sessizliğinden yahut çığlığıyla bakıyorlar ve soruyorlar:

“Nereye gidiyoruz biz?

Ülkemize mi?

Var mı sahiden?” *

Sahi, kim bağışlayacak bizleri?

 

Laleper Aytek

* Bejan Matur, “Yıldız Soyundan Bir Çiçek”

Kalanlar, 2017

Geriye Ne Kalır?

baktığı,

sustuğu,

gör(e)mediği,

bilmediği,

çok sevdiği,

eksildiği,

yeniden başla(yama)dığı,

söyleyemediği,

bakamadığı,

bir insan,

bir şehir,

bir an(ı),

bir duygu,

bir cümle,

bir ses(leniş),

cevaplanmamış tek bir soru?

ya da hiç sorulmamış

hepsi ya da hiçbiri…

tut(un)amadığı zamanlara ait olabilir mi hayat

rüzgarsız,

fırtınalı,

savuran…

geriye gittiği kalır, kalırsa

sustuğu

ya da bir sağanak

hiç bitmeyecek…

 

Laleper Aytek

Sınırda, 2016

ihlaller yaşanır

tek başınalıklar

korkular

kaçışlar

kendinden

Dünyadan

sınırdaysanız ötesi önemsizdir

bu yanı, öte yanı,

hiç fark etmez

sığınmasızdır günler

yorgundur sözler

eskidir, birikmiştir

çoktur

ve gölgeli

akşam gibi sağanaklar bırakır

gidecek yeri olanlar için…

 

Türkiye ve Ermenistan,

Kars, Gümrü ve Erivan…

Türkiyeli üç genç fotoğrafçının “sınırda”ki seslerine, mekanlarına ve

insanlarına göz ucu bakışlarında

hiçbir aidiyetin ipuçları saklı olabilir mi?

hiçbir zamanın ve hiçbir hayatın

 

Laleper Aytek

01.2016

Tekinsiz, 2015

Tekinsiz: Sıradan veya normalin ötesinde, farklı, alışılmadık, açıklanamaz görünen, rahatsız edici sıra dışılık.

Şüphe duymaya başlamak tekinsizliğe giriş bileti. Gerçek ve gerçeküstü sınırlarını silikleştiren şüphe, parçası olduğumuz bütündeki kaygılı varoluşumuzun sorgulanması.

Uyum hissi gündelik yaşamlarımızdaki rutinlerimizle yakalıyor bizi. Birbiri ardına eklenen ve bütünleşerek pürüzsüzleşen hızlı bir akışın parçasıyız. Bir katman daha yaklaşıp hayata, rutinlerimizi dışarda bıraktığımızda rahatsız edici bir uyumsuzluk hissiyle karşılaşıyoruz.

Birbirine oturmayan yap-boz parçaları… Kof boşluğun üstüne kurduğumuz dirençli yapılar tekinsiz…

Ayşenur Yağmur Nas

İstanbul, 2015

To Be, 2014

Olmaktı, kimlikti, arzulanandı, hafızaydı, Berkin Elvan’dı; kayıptı, gençlikti ve çok erkendi…

Tek bir yüzü yoktu, olamazdı “to be” kavramının; özünde muğlak, kimi karanlık, bazen umutlu ama kaygan, çoğunlukla tedirgin eden; ihlalleri, ihmalleri, sarsıcı, çelişkili, beklenmedik, yasaklı, rahatsız edici, eksik, ücra olanı; umudu, güven(sizliğ)i, geçiciliği içinde barındırandı.

Bu kavramı kişisel ve toplumsal düzeyde sorgulatacak, sorularımızı çoğaltacak yüzleri vardı, olmalıydı…

 

Böyle başladık.

Yapmak,

(Yeniden) kurmak,

Anlamak için…

 

Laleper Aytek,

Mayıs 2014


 

Aristoteles, görme duyumuzu diğer duyularımıza yeğlememizin nedeninin, görmenin görünenler arasındaki farkları ortaya çıkararak bilme ve anlamaya yönelik temel arzumuza (bir anlamda) hizmet etmesi olduğunu söyler. Görmeye atfedilen bu ayrıcalığın yerindeliği sorusu geniş bir felsefi bağlam gerektirmekle birlikte, görsel sanatlar ele alındığında bu düşüncenin sağladığı sezgi değerli olsa gerek.

Belki de varlıkla estetik yaratıcılık yoluyla kurulan bağın altında yatan, sanatçının, en geniş anlamıyla “varolmak”la ilgili kaygı ve sorularını işleri aracılığıyla ele alarak kendini bilme/bulma arzusu ve varoluşun içinde tutunma çabasıdır.

Varolmanın “sıradanlığı” ve “olağanlığı”nın içinden, duraksatacak hiçbir şey yokmuşçasına geçer birçok insan; pek az sorunun gene pek de az cevabı vardır ama yeterlidir bunlar çoğunlukla.

Halbuki varolmaya başka türden bir farkındalıkla yaklaştığımızda, emin olma/güvende olma/bilme/anlama arzularını tatmin edeceğini düşündüğümüz “cevabın,” esasında soruyu sevdiğini fark ediyor olabilir miyiz?

Varolmanın, bir anlamda, (varlıkta) haşrolma, dönüşme ve dönüştürmeden ibaret olduğunu düşünürsek, bu çok mahrem ilişki hep bir şaşkınlık veya hayret barındırır; apaçık gördüğünü/bildiğini/anladığını zannettiğin şeyin bazen şakacı, bazen acıtıcı, bazen hüzünlü, bazen de mutluluk ve neşe veren yanlarıyla karşılaşmanın verdiği şaşkınlık ve hayret.

“Sanatçı varolmakla kurduğu özel ilişkide cevap mı arar?

Yoksa soruyu mu ortaya koymaktır esas amacı, hem kendisi hem de herkes için?

Sanatçı, işleri aracılığıyla, varolmaya dair farklı görme/anlama/kurgulama olanaklarının imkanlı olduğunun o çok değerli sezgisini aklın ve duygunun derinliklerinden çıkararak büyük bir hizmet eder insanlığa.

Yeter ki bunun değerini görelim.

 

Hülya Şimga,

Mayıs 2014

İstanbulla bakmak, 2011

Bu serginin ilk fikri bir öğrencimin, Gökseli Cengiz’in “biz de sergi yapar mıyız?” hayalinden yola çıktı.

Bu hayal, hiçbiri fotoğraf öğrencisi olmayan, Koç Üniversitesi’nde 2009’dan bu yana, ilk önce tüm okul öğrencileri için seçmeli ders olarak, son 3 dönemdir de, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi bünyesinde yeni açılan Medya ve Görsel Sanatlar (MAVA) Bölümü’nün dersleri olan, “temel fotoğraf” ve “yaratıcı fotoğraf” derslerini farklı dönemlerde alan öğrencilerimle birlikte bir “İstanbul” sergisi yapma önerimle birlikte hayata geçti.

Başta Rektörümüz Sayın Umran İnan, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Sayın Sami Gülgöz, Dekan Yardımcısı Sayın Fatoş Gökşen, “İstanbulla Bakmak” projesine inanarak, bir hayalin gerçekleşmesinde bizlere destek olmasalardı, böyle bir sergiyi hazırlayamazdık.

Bu projenin farklı aşamalarında pek çok destekçimiz öneri ve fikirleriyle hep yanımızda oldu; serginin kurulum aşamasını filmleştiren Batu Tezyüksel’e, sergi baskıları için Uğur Varlı’ya, Fotoğrafevi ve Gölnur Cengiz’e, genç bir fotoğrafçı olduğu kadar genç bir yazar olduğuna da inandığım sevgili Gizem Özkan’ın sergi metinlerinin çevirisi ve editörlüğünü yapan Alev Ersan’a, serginin isminden tasarımına kadar, birlikte çalışma önerisiyle kendisiyle konuştuğumuz ilk andan itibaren yanımızda olan Oğuz Yaşargil’e ve sergi kitabının baskı sponsorluğunu üstlenerek, bu projenin kalıcı olmasında bizlere destek olan Fotopro’ya; M.Sena Ok ve Nihan Tatar Çınar’a içtenlikle teşekkür etmek istiyorum.

Ve öğrencilerim; bu projede işleriyle yer alan sevgili öğrencilerim, sizlerle birlikte böyle bir sergi hazırladığımız için çok mutluyum. Hepinizin yolu bundan sonra çok açık olsun, ben eminim ki kendi alanlarınızda (ve dilerim fotoğrafla da) farklı projelerde yer alacaksınız ve bizleri gurulandıracaksınız. Belki de hiçbirinizin, hayatınızda, kalbinizde ve aklınızda fotoğrafın yeni yeni yer etmeye başladığı bu aşamada, bir fotoğraf sergisi açma, İstanbul üzerine bir fotoğraf kitabı yapma hayali yoktu ve sergi sürecinde, nasıl bir sergi yapacağımızı tartışır, fotoğraflarınızı seçerken farklı tedirginlikler, kararsızlıklar yaşadınız. Ve bugün hayata atılırken, kendinizi bir ya da pekçok anlamda “araf”ta hissederken, İstanbulla, İstanbul’dan çektiğiniz fotoğraflarla kendinize de ayna tutuyor ve aslında kendinizde olana İstanbul üzerinden bakıyorsunuz.

“Fotoğraf makinesinin kaydettiği herşey ifşadır (ister hareketin gözle görülmez, uçup gidici kısımları, ister doğal görme yetimizin algılayamadığı bir kat, ister –Moholy-Nagy’nin deyişiyle- ‘yoğunlaştırılmış gerçeklik’, isterse görmenin oval bir biçimi olsun). Stieglitz’in tanımlamasıyla onun ’denge anını sabırla bekleyiş’i, Robert Frank’ın dengesizliği açığa çıkaracak anı –gerçekliği savunmasız yakalayacak aradaki anları- beklemesi gibi, ‘gerçek’ olanın aslında gizli olduğunu öngören aynı varsayımı besler. Fotografik bakışla bir şeyi, herhangi bir şeyi göstermek, onun gizli kalmış olduğunu gözler önüne sermek demektir.”

Ve “genç fotoğrafçılar” olarak sizde “saklı” olanı, belki sizin için bile saklı olanı, ilk sayıklamalarınızı izleyiciyle paylaşıyor, bir anlamda kendinizi ilk olarak fotoğraflarınızla ifşa ediyorsunuz.

Bizler bir hayalin peşinden birlikte gittik ve gerçekleştirdik. Küçücük bir şey bile yerinden oynayacak ya da değişecek olursa, bugün ya da bir gün, kimbilir belki saklı sebeplerinden biri olmayı da dileyerek; onların akıllarına, bilgilerine, duygularına ve görüntülerine inanarak, onlara inanarak…

Laleper Aytek

Eylül 2011, İstanbul

1 Fotoğraf Üzerine, Susan Sontag, Agora Kitaplığı, 2008.

RAMP(A) Fotoğraf ve Video Sergisi 1, 2011

1839’da icadından, hatta 1827’de J.N.Niépce tarafından 8 saatlik bir poz süresi sonunda çekilen ilk fotoğraftan bu yana, fotoğrafın aslında bir kişisel¬leşmenin; fotoğrafçıların, fotoğrafın ilk yıllarındaki resim akımları ve etkilerinden sıyrılarak, zaman içinde kendine ait fotoğraflarının izini sürmele¬rinin ve ortaya koymalarının bir tarihi, olduğu söyleyenebilir.

20.yy’ın başında “doğrudan fotoğraf”la gerçe(kli)ğin büyülü ‘denge’ anı sabırla beklenerek, kusursuz bir şekilde kaydedilmeye çalışılırken, bu yakla¬şım yerini günümüzde Susan Sontag’ın ifadesiyle, ‘dengesizliği açığa çıkaracak anı –gerçekliği savunmasız yakalayacak’ ara(daki) anların peşin¬den giderek’, kişisel söyleme ve kurguya önem veren şahsi bir yaklaşıma bırakmıştır.

Görüntüler, farklı algılama, bakma, görme ve okuma biçimleri sunarak, bu önerileri tartışmaya açan, sorgulamaya ve sorgulatmaya açık/yakın, çoğal¬tan farklı öneriler bütünüdür ve her fotoğrafçı için farklıdır.

Optik görüntülerin yaratıcısı zihinsel görüntülerdir. Fotoğraf makinesi bu görüntüleri elde etmenin araçlarından biridir. Sonsuz kere ve bozulmadan çoğaltılabilirler. Bir fotoğraf karesi tespit edildiği ve kaydedildiği anda bir gerçeklik ve ölümdür. Barthes’in punctum diye adlandırdığı, ölülerin dönüşü¬dür. Fotoğrafın özel atmosferi (aurası) ve hakikiliği (otantikliği) yani şimdi ve buradalığı, çekildiği (ve asla tekrar edilemeyecek) an’ın yoğunluğundadır. Ve izleyici, görüntü ile karşılaştığında çok gerilerde kalmış o an’ın varoluşunda, bir görünmezin ya da fotoğrafçıda o şekilde ortaya çıkan bakışın peşine düşebilir.

Bu yaklaşımla, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi bünyesinde, Medya ve Görsel Sanatlar Bölümü’nün bir etkinliği olarak düzenlenen RAMP[A] sergisi, 2011 Bahar döneminde MAVA 323 Yaratıcı Fotoğraf dersi öğrencilerinin dönem boyunca yürüttükleri projeler kapsamında çektikleri fotoğraflar ara¬sından yapılan seçimle, müzikle birlikte kurgulanarak, bir fotoğraf-video performansı olarak hazırlandı.

Dileğimiz, RAMP[A]’da gerçekleştirdiğimiz bu ilk serginin bundan sonraki dönemlerde de, görsel sanatların farklı dallarında da süreklilik kazanarak devam etmesidir.

Laleper Aytek

Mayıs  2011

*Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında fotoğrafların dijital koleksiyonda yer alabilmesi için fotoğrafçıların izinleri gerekmektedir. Eğer fotoğraflarınız bu sergilerden birinde yer alıyor ve dijital koleksiyona eklenmesini istiyorsanız, izin süreciyle ilgili bizimle digitalresources@ku.edu.tr adresi üzerinden iletişime geçebilirsiniz.